BAŞLADIĞIN YERE GERİ DÖNMEK…

-Halide Demir yazdı.

Yaşlılığı başladığın yere geri dönme korkusu olarak tanımlayanlar var.
Acaba yaşlılık bütün bildiklerimizin, hissettiklerimizin aksine, başladığın yerden çok uzaklaşmak değil midir yani eğer başladığın yere geri dönmek bu dünyadan hiç olmadığın bir zamana gitmekse ‘’ÖLÜM’’ başlangıçtan en uzak olan safha olmalı bence. O halde iç gıdıklayıcı sohbetlere kendini teslim etmiş, bitimsiz hazlar yaşamış, mütemadiyen ruhunu her mekanda gezdirmiş biri için bu korkudan bahsedilebilir mi. Aslında yaşlılığı düşündüğünde bizi sarıp sarmalayan müphem bir korkudan ziyade, hayatının hatıralarını gözden geçirdiğinde yaşayamadıklarına, kendini hep ıslah etme çabası içinde debelenirken kayıplarına karşı duyduğu öfke ve acıdır.

Yaşlılığı yalnızlığa eşitleyenler var.
Evet yaşlılıkta yalnız kalınabilir ama yalnız geçmiş bir çocukluk ve gençlik daha acı değil midir. Üstelik bu dönemde bireysel bir bilinçten yoksun ve öfkelerini kendi içinde eritememiştir kişi.
Montaigne :‘’Yalnızlık bilge kişi için bir kaynaktır, bir gelişme alanıdır’’ derken,bizim ülkemizdeki bir çok yaşlının veyahut yaşlanmakta olanın yaptığı gibi ‘’oturun ve kendinize acıyın’’ yönteminden ziyade bize ters bir perspektif sunmaktadır.Bu açıdan yaşlılık dönemi ezoterik bir hal alıp belki de ulaşılması hedeflenen bir dönem olmalıdır.Şimdi bakımı yapılacak ,sorumluluğu üstlenilecek,kimin bakacağına kura ile karar verilecek insanlar olmayı beklemek gibi paralel düşüncelerden uzaklaşıp gelen ve gelecek olan nesil ile senkronize bir yaşam olmasa dahi daha uyumlu bir yaşam modeli için ilk adımı atmalıyız.
BİZDE VE ONLARDA….
Doğu toplumlarında el öpme geleneği 7.yy a, batıda 17. -18. yy a kadar uzanır. Yani biz yüzyıllar öncesinden başlamışız el öpmeye. El öpmeye karşı olduğumdan değil ama sanki bir şeyleri abartıyoruz yaşatırken. Yaşlıların, yaşlanan yakınlarımızın ve tanımadıklarımızın bir zorunlulukmuş gibi uzattıkları eli öpmek her güzel güne başlamadan önce görülen kabusa benzemeye başlar zamanla… ( ki gönül hoşluğu ile yapılmayan bu tür eylemlerden azlimi isteyeli çok oldu)
Ali Bin Ebu Talip şöyle der:’’ Babanın çocuğunun elini öpmesi şefkatten ,çocuğun babanın elini öpmesi ibadetten,kocanın hanımının elini öpmesi arzudandır’.Eşimin elimi sadece arzu ile öpmesi ne kadar üzücü ise; bir yaşlının elini sadece yaşlandığı için öpmek de bir o kadar yanlış.Şimdi bazılarının ‘el öpmekle dudak aşınmaz’ dediğini duymazdan gelip devam edelim.

AVRUPADA YAŞLI OLMAK
Fransa’da büyükanne ve büyükbaba okulu,ABD’ de sendika kurmaları bireysel emekliliğin yaşamlarını büyük ölçüde kolaylaştırması,yaşlanan anne ve babanın torunlarına mecburen bakmaması , gelişmiş ülkelerde dede ve nenelerin % 60 ının torunlarına yardımcı olması ,Almanya’da altı yaşın altındaki her üç çocuktan biri ile her hafta görüşmeleri ,yine Almanya’da dede ve ninelerin ayda 47 saatlerini torunlarının bakımına ayırması ;sanki kafamızdaki sırtında çantası bir ülkeden diğerine gezen yaşlı Avrupalılardan dede ,nine olmaz algısını değiştirecekmiş gibi….
Kasım 2009 da yayınlanan GEO adlı dergide şöyle bir saptama var.
‘’75 farklı kültürden etnolojik araştırmalar, yaşlıların sözünün emir telakki edilmediği toplumlarda kuşaklar arası bağın daha güçlü hissedildiğini ortaya koyuyor.’’ Bu cümleyi okuduktan sonra bizde kuşak çatışması kavramının neden bu kadar çok tartışıldığını anlamaya başladım.
Biz yaşlılığa nasıl bakıyoruz.Bir yarışın son kulvarı gibi mi yoksa Bediüzzaman’ın dediği gibi bir ebedi gençlik gibi mi?Bu soruya biraz açıklık getirir diye İskender Pala’nın ‘’Atasözleri’ adlı kitabını karıştırıyorum..gerçekten beni haksız çıkarmıyor yaşlılar ile ilgili bulduklarım.Bu kitabı açıp özellikle yaş almış olanlar için söylenen atasözlerinden birini (kırkından sonra azanı teneşir paklar)defalarca okuyorum…

KIRKINDAN SONRA AZANI TENEŞİR PAKLAR
Samuel Danıel :’’Eğlence gençlikte günah; yaşlılıkta çılgınlıktır ‘’ der. Ve yaşlanan kişiye eğleneceksen adabınla eğlen anlayışının bir çok toplumda baskın olduğunu anlatır bize.Bizde bundan daha eğlenceli bir söz ile karşılık veririz kendisine.Kırkından sonra azanı teneşir paklar…Ve şunu da söyleyeyim yeri gelmişken kurt kocayınca köpeklerin maskarası olmasın artık, kurt kocayınca Goethe ‘nin dediği gibi gençliğinde olduğundan daha çok iş yapsın..
Kurt kocayınca toplumun ona dayattığı siyah–lacivert renklerden ,yaşlıyı eve hapseden zihniyetten,yaşlıları kendilerine bağımlı hale getirenlerden kurtulmaya baksın….

Avrupalı yaşlandığında tatile giderken, bizim yaşlılar evin bir köşesine çekilip ;yaşlılık maaşı alan 792 bin,yaşlılık sigortası olan 40 milyon kişiden biri olmakta ,Avrupalı yaşlı,maaşını Japonya’da tapınakları görmek için ayırırken,bizdeki yaşlılar yıllarca para biriktirip hacca gitmek için yeleklerinin içine bir gizli cep yaptırır da yinede çoğu zaman biriktirilen bu para yetmez hacda hacı olmaya….
Nüfus içindeki payı sadece % 5 olan bu insanlar bunumu hak ediyor ya da şöyle düşünelim.Gelecekte nüfus içindeki payı yeni sosyal politikalarla daha da artacak olan bizler bunu mu hak etmeliyiz?

HALİDE DEMİR
MAYIS 2012
SİİRT

Yorum yazabilirsiniz...