Nehir Uygarlıkları: Mezopotamya

Hiç kuşku yok ki; Mezopotamya coğrafik bir kara parçası tanımının ötesindedir. Uygarlıklar kavramını sorgularken kendime bu soruları soruyorum…

İnsanlığın en önemli buluşları neden Mezopotamya da keşfedildi?

Neden hep ilklerin anayurdu hep Mezopotamya oldu?

Yerleşik hayata geçiş, tarımsal üretim yapılması, hayvanların evcilleştirilmesi, kanunların yapılması, ilk barış antlaşmasının imzalanması, yazının keşfi, geometri ve matematiksel sembollerin kullanılması, astronomideki gelişmeler, mühendislik çalışmaları vb gelişmeler.

Hiç kuşkusuz ki insanlığın doğuş yerinin Afrika kıtası olması – ki son yıllarda Mitokondriyal DNA analizleri üzerinde yapılan çalışmalar Afrika kökenli olduğumuzu ispatlıyor.
İnsanlığın Afrika kıtasından kuzey yarım küreye doğru en uygun habitatlara yayılma arzusu insanlığı Dicle ile Fırat nehirleri arasında kalan bu geniş ve bereketli ova ile tanıştırdı.

Yaklaşık 10–12 bin yıl önce Fırat ve Dicle nehirlerinin kenarlarında avcılık ve toplayıcılıkla yaşamlarını sürdüren küçük insan toplulukları, besin kaynaklarının azalmasından ötürü; çoğunlukla göçebe yaşam tarzlarından vazgeçmek zorunda kaldılar. Ve tarihin ilk köylerini( “Natufyen”leri) nehir kenarlarında oluşturdular. Burada yapmış oldukları ilk evlerde dört mevsim yaşamaya başladılar. Günümüzde bu yerleşim yerlerinin kalıntıları keşfedilmiş veya edilmemiş sayısız Höyükler olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Doğal süreçle kendiliğinden yetişen besin kaynaklarının azalması onları tahıl ekimine zorladı. Bu sayede ilk kez kuzey Mezopotamyalılar tarımı keşfettiler. Tarımın doğası gereği tarlalarının yanı başlarında sürekli olarak yerleşme zorunluluğunu ortaya çıkardı. Basit evcik “kulübe” inşa ettiler. Başlangıçta sadece ot ve odun malzemeyle yapılan bu basit kulübeler kerpicin keşfine neden oldu. Baharın her gelişinde bu ovayı çevreleyen dağlardan gelen yağmur suları bu iki nehrin coşmasına neden olurken; dünyamızın ilk çiftçileri bu sel sularını doğal malzemelerle oluşturdukları ilkel havuzcuklarda toplayarak, kanal sistemlerini geliştirip suyu yönetmeyi öğrendiler. Mezopotamyalılar doğal suyolları açarak, kuyu kazmayı, yamaçlara set çekme gibi ilk mühendislik eserlerini yaratılar. Tüm bunlar geometrinin keşfine de neden oldu.
Sulu tarıma geçtiler. Su kaynaklarının adil kullanımı beraberinde toplumsal işbirliğini ve örgütlenmeyi getirdi. Bu sel sularlıyla taşınan alüvyonlu topraklar verimli toprakları oluşturmakla kalmayıp bina yapımında kullanılan kerpicin ham maddesini de oluşturdu. Sulu tarım sonucunda daha fazla ürün ve artı değer üreten bu ilk çiftçiler ürün fazlalarını nehir üzerindeki çevreleriyle takas ticaretini geliştirdiler. Bu bağlamda Çattepe Höyük tarihin ilk nehir limanı olurken, Hasankeyf önemli nehir uygarlıkları içinde önemli merkez olmuştur.

Bu iki coşkun nehrin ve onları besleyen yan kol nehirlerde; “Kelek” denen ilkel sallarla nehir taşımacılığına geçildi. Mezopotamya’nın kuzeyinden güneyine taşınacak ürünlerin taşımacılığında hep bu yöntem kullanıldı. Bu sayede ihtiyacı duyulan kertse maden gibi hayati malzemeler taşındı. Basra körfezine kadar ulaşım mümkün oldu. Basra körfezinden sonra ise basit yelkenli teknelerle de dış dünyaya açılmanın kapıları açıldı.

İroni bir gerçek ki nehir uygarlıklarının keşfi olan bu “Kelek” sallarla; Kuzey Mezopotamya uygarlıklarına ait devasa onlarca eser 1850li yıllarda Dicle üzerinden Basra körfezine oradan da deniz yoluyla Biritish başta olmak üzere birçok müzeye kaçırıldı.

Yorum yazabilirsiniz...